Sanat bazan bir çocuğun babasının atölyesinde boyaların kokusuyla başlar.
Benim hikayemde öyle başladı.
Ressam babam Hüseyin KEBENÇ’in fırçalarıyla ilk kez tanıştığımda, yalnızca renkleri değil, aynı zamanda bir ifade biçimini, bir dili keşfettim.
1990 yılında Malatya’da doğdum.
Sanat eğitimini Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde tamamladım.
Ancak esas sanatsal terbiyem ve altyapımı çocukluğumdan itibaren tanıklık ettiğim hayatlar, mahalle sohbetleri, yüz ifadeleri ve suskun ama çok şey anlatan bakışlardan aldım.
Resimlerimde, karakteristik portreler aracılığıyla toplumun içinden çıkmış ama sıklıkla göz ardı edilmiş bireyleri görünür kılmak istedim.
Herbir figür bize ait tanıdık, sıcak, biraz hüzünlü, birazda mizahi…
Benim için resim sadece bir estetik üretim değil, belleği diri tutmanın, geçmişe sahip çıkmanın ve insana ayna tutmanın bir yoludur.
Kültürel yaşantılarımız, mahallemiz, sokakta selam verdiğimiz insanlar bu portrelerin ruhunu oluştururur.
Eserlerinde yalnızca tuvale değil; belleğe dönüşmüş notları renkler, çizgiler ve ifadelerle örülmüş olarak canlandıran
Cem KEBENÇ’in karakteristik portrelerinde belkide hepimiz kendimizden, kendi hayatımızdan, kendi evrenimizden bir parça bulacağız.
Ressam bir babanın çocuğu olmak çocukluğumu boya kokuları, fırça sesleri ve tuval sessizliğinde geçirmem anlamına geliyordu.
Babam Hüseyin KEBENÇ’in atölyesi benim ilk okul sıram, ilk galerim ve ilk ilham kaynağım oldu.
Babam Ressam Hüseyin KEBENÇ Anadolu’nun izlerini tuvale taşıyan güçlü bir anlatıcıydı.
Onun işlerinde sade bir gerçeklik ve içten bir hikaye dili vardı.
Ben ise bu mirası alıp, kendi gözümden kendi zamanımın diliyle ifade etmeyi seçtim.
Onun izinden giderken kendi yolumu çizdim.
Ressam Cem KEBENÇ’in sanat anlayışında karakter ön plandadır.
O gözlemlerinde yüz ifadelerinden, sokaktaki insanlardan, mahalle hayatı kültüründen beslenir.
Figülerinde abartı vardır ama asla rastgele değildir.
Mizah, eleştiri ve empati aynı tuvalde bir araya gelir.
O’nun her portresi bir yüzün değil, bir ruh halinin resmidir.
İnsanların hem gülümsemesini, hemde düşündükten sonra yeniden bakmasını isteyen yaratıcı ve sanatsal bir çaba.
Zaman içinde sanat çevrelerinde dikkat çeken bu naif ama derin ayrıcalıklı üslüp, yurt içinde ve yurt dışında birçok koleksiyonda yer bulma başarısını göstermiştir.
Burada tuval üzerinde tipleri birlikte kompoze edebilmekte büyük bir başarıdır.
Bir mirasın devamı,
kendi adını taşıyan bir sanat çizgisi ve içten gelen bir sanat yolculuğu hikayesi..